1 Şubat 2009 Pazar

Japonların ve Türklerin 'Zaman' algılamasının değişimi hakkında


Eskiden, "ikindi namazından sonra buluşalım" denirmiş, şimdi mesela "15.30'da buluşalım" deniyor. Modern zaman algılaması neden ve nasıl sosyal hayata hakim olmuştur, değişen nedir? Japonya'da modern zaman algılamasına geçişin kesin bir tarihi var: 1873 yılı. O tarihten itibaren bütün ülkede ortak saat kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlılar, hem İslami hem Rumi zaman algılamasını birlikte kullanmışlardı. İslami algılamaya göre yeni gün, güneşin batışıyla başlardı. Rumi anlaşış ise geceyi onikiye, gündüzü de onikiye bölüyordu. Fakat bu anlayışlar, tam bir kesinlik gözetmemişlerdir, buna gerek de yoktu. Bu anlayışlara göre bir gün saati, mevsime göre uzun veya kısa olabiliyordu.

Fatih Sultan Mehmet'in 1456'da Samerkant'tan ünlü yıldız bilimci Ali Kuşçu'yu çağırarak namaz vakitlerini hesaplattığı biliniyor. Fakat bugünkü anlamda her işin kesin başlangıç ve bitiş saatinin "evrensel" bir zaman algılamasına göre hesaplanıp belirlenmesi, modern zamanlara özgü bir cinslik olduğundan, eski kültürlerde/uygarlıklarda böyle bir yaklaşım bulunmuyordu. (En kesin takvim sistemlerini hesaplayan kültür ve uygarlıklarda da bu tür bilgiler, din/bilim adamlarının dar çevrelerinde kalıyor, 'kesin saat' uygulaması sosyal hayata yansımıyordu -mesela Mayalarda böyleydi)

Japonlar bugün "çalışarak ölmek" (hataraki-sugi) gibi bir bela ile karşılaşabilecek ölçüde modern "çalışma/iş" sorunları ile de boğuştuklarından, konu onlar için önemli bir varyanta sahiptir. Bugünkü Japonya'da iş saati ile özel hayata has zamanın sınırları sık sık karışabildiğinden ve bu modern iş hayatına (ve dünyadaki moda laf 'inovasyon'a) uygun olduğundan pek yadırganmıyor -idi. Şimdi, zaman algılaması konusunda eski zamanlara özlem, bundan on yıl öncesine göre çok daha anlaşılabilir bir durum arzediyor. Yeni zaman algılaması, modernizmin dayattığı zaman kavramını sorgulamak yönünde ilerliyor.

Japonlar daha önce, Çinliler ve diğer bazı Asyalı halklar gibi yeryüzündeki en eski takvim geleneğine uygun olarak 12 hayvanlı sistemi kullanıyor ve bunu günün saatlerine kadar uyarlıyorlardı. Bu zaman sistemi, ay takvimine uygun ölçüm sistemiyle de destekleniyordu. 12 Hayvanlı sisteme göre zamanı oldukça kesin ifade edebilirsiniz. Fakat o kadar ayrıntıya gerek duyulmuyordu. Belli saatlerde iş başı yapıp, saat ücreti almak gibi şeyler, belli saatte okula gitmek vs. henüz yoktu -bu tür zaman algılama tarzı kapitalizmle birlikte ortaya çıkmıştır. Japonlar, başarılı modernleşme dönemine rağmen, eski zaman algılama tarzını 1945'e -Savaş sonuna kadar- korumuşlardır ve onu yedek bir zaman algılama tarzı olarak yaşatmışlardır. Örneğin bir Sumo gösterisi (bir tür güreş müsabakasıdır) için kesin bir başlangıç ve bitiş saati olmazdı. Güreşçilerin ve halkın ilgisine göre gösteri uzayabilir veya sona ererdi. Zaman algılamasının saat/dakikaya göre olmadığı yaşam tarzı Türkiye'de çok daha uzun sürdü. Fakat bunun anlamı ve öneminin bilincinde olunmadığından, o zaman algılama tarzı modernizmin gazabına uğradı. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye ve Japonya'da modernleşmenin bütün tezahürleri, genelde doğru sayılmıştır. Modernleşme Japonlar tarafından tartışıldı ve körü körüne kabul edilmedi. Türkler bu konuda çok daha az tartışmışlardır (ve askeri kaygılar nedeniyle bir çok şeyi hiç düşünmeden kabul etmişlerdir).

Bugün Japonlar bu konuda çok daha bilinçli ve dikkatliler. Kesin olan konu, zamanın kalitesinin dakika-dakika aynı olmadığı, zamanın homejen olmadığı, zaman algılamasının -özünde- sübjektif/öznel olduğu, zamanın bazen 'çabuk' geçtiği, bazen geçmek bilmediği ve zamanın bu eski algılanış biçiminin bilincinde olmanın yaratıcılıkla yakın ilgisinin olduğu, eski zaman algılamasının kesin sınır tanımadığıdır. Bunlardan pek söz etmemekle birlikte, konuyu daha pratik/bilimsel açıdan -Japonya açısından- inceleyen Sonja Gabbani-Hedman'ın ilginç kitabı "Zeitvorstellungen in Japan" dikkate değer. Japonya'da zaman algılamasının nasıl değiştiğini hayat hikayeleri eşliğinde anlatıyor.