14 Ekim 2008 Salı

II. Dünya Savaşı'nda Japon ve Türk antisemitizmi


1941 Mayısında Türkiye'de Yahudi kökenli Türklerin (ve diğer Hristiyan Türkiye vatandaşlarının) 'Yirmi Kura İhtiyatları' adı altında ikinci kez askere alınıp silah ve üniforma verilmeden kazma-kürek yollarda çalıştırılmaları, ithal bir antisemitizm ve ırkçı/milliyetçi döneme işaret eder. Türkiye'nin yüz karasıdır. (Konu hakkında bakınız: Bensiyon Pinto "Anlatmasam Olmazdı" İstanbul 2008) 1937'deki Trakya olayları ve Yahudilerin utanmazca aşağılanmaları da, bu ithal düşüncenin ürünüdür. 1942'de çıkarılan azınlıklara Varlık Vergisi de ithal bir ultra-milliyetçilik pratiğidir. İthaldir, çünkü Türk (ve Müslüman) geleneğinde antisemitizmle ve eski Hristiyancı Yahudi düşmanlığı ile kıyaslanabilecek herhangi bir Yahudi düşmanlığı yoktur (olması için bir neden de yoktur). İkinci Dünya Savaşı döneminde bütün dünyada görülen antisemitizmin Türkiye'ye de yansımış olması utanılacak bir durumdur ve bu kara leke asla unutulmayacaktır, ama Avrupa'daki (Hristiyan) antisemitizmiyle arasında önemli farklar vardır. Bir kere asla Avrupa'daki kadar ciddiye alınmamıştır.

Antisemitizm ve Yahudi Soykırımı, kapitalizmin -aynı zamanda- halkları homojenleştirme ideolojisi olan Milliyetçiliğin ve milliyetçilikler döneminin "zirvesi"ni teşkil eder. Fakat bu ırkçı/barbar ideolojinin, Hristiyan-fundamentalizmiyle önemli tarihi bağları vardır. Doğu'daki yoğun modern kapitalist milliyetçileşmeye rağmen Yahudi düşmanlığının asla Batı'daki kadar ciddiye alınmadığını gögösterecek en önemli örneklerden biri Japonya ise, bir diğeri de Türkiye'dir.

Nazi-Almanyası'nın müttefiki Japonya, Nazilerin yaptığı tüm baskılara aldırmadan, Japonya kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan Yahudileri öldürmeyi reddetmiştir. Ağustos 1945'de Savaştan sonra, Japonya kontrolünde 1943'den beri kendi getoların yaşayan sekiz bin Yahudi özgürlüğüne kavuşmuştur. (Bu arada Yahudilere çok iyi davranıldığı da söylenemez, ama kötü de davranılmamıştır.)

Bu konuda en çarpıcı örnek, Naziler ve Faşistlerle ittifak halindeki Şintoist/Budist Japonya'dır. Modern ordusunun kuruluşu konusunda tıpkı Türkiye gibi Prusya okuluna dahil olan Japonya, üniversitelerinin kuruluşu konusunda da Almanya'yı örnek almıştı. Japonya'da antisemitik etkiler, bu nedenle Nazilerin etkisiyle gelmiştir. Nazilerin iktidara geldiği 1933 ile savaşın sona erdiği 1945 arasında Japonya'da 800 kadar antisemitik yayın piyasaya çıkmıştır. (Bkz. Heinz Maul, "Warum Japan keine Juden verfolgte" 2007)

Varşova'daki Yahudi getosuna karşı uyguladığı barbarlıkla tanınan Varşova Gestapo şefi Alfred Meisinger'in Tokio'ya büyükelçi atanmasıyla Japonların üzerindeki müttefik baskısı arttı. Naziler, Japonların Yahudilere karşı yeterince sert olmadıklarını söylüyor, baskıyı artırmalarını istiyorlardı. Sonunda durum öyle bir noktaya geldi ki, Japonlar 1942'de, Shanghai'daki Yahudi getosunu tasfiye edip içindekileri yoketmeyi bile tartışmak zorunda kaldılar. Savaşın, 1940'da imzalanan Alman-İtalyan-Japon paktı lehine geliştiği dönemdi. Fakat Japonlar buna rağmen böyle bir kitlesel cinayeti işlemeyi reddettiler. Ardından Nazilerin Stalingrad yenilgisi geldi ve Japonlar Sovyetler'e karşı Nazilerle birlikte savaşmayı da reddettiler. Daha sonra antisemitist söylemlerinin dozunu artırsalar da, bunda, Nazi müttefiklerini daha fazla kızdırmak istememelerinin payı büyüktür. Japon milliyetçiliği ve geleneği, Hristiyan kökenli antisemitizmden farklıdır ve gerçek bir Yahudi düşmanlığı, Japonya'da da asla olmamıştır. Dışarıdan ithal edilen Yahudi düşmanlığı ise, bu temel duruşu bozamamıştır.

Türkiye'deki Yahudi düşmanlığı ise savaş öncesi ve sırasında yapılan ayrımcılıklar ve Trakya'da Yahudilerin mallarına el konma girişimleri etrafında gelişen, birkaç dayak ve tecavüz olaylarıyla sınırlı kaldı, dönemseldi. Avrupa'dan yükselen antisemitizmin etkisiydi. 11 Eylül 2001 döneminde yeniden hortlayan (neo-)antisemitizm, komploculuk ve anti-sabetaycılık gibi etkisi kısa süren (Batı'dan ithal) "ürünler"i şimdilik bir yana bırakacak olursak, II. Dünya Savaşı öncesi ve sırasındaki Yahudi düşmanlığı Türk tarihinde tam bir istisna (büyük ayıp) teşkil etmektedir. İşin kötüsü, Türklere bu karayı sürenler, bu olayların doğrudan sorumlusu olan devlet ve devlet yetkilileri Yahudilerden özür dilememişlerdir. Bu berbat olayın tek sevindirici yanı, halkın (şimdi İslamcılar dışında) bu acaip düşmanlığı asla ciddiye almaması, Yahudilerin de büyüklük göstererek yapılanları bir kin/nefrete dönüştürmemiş olmalarıdır. (Bütün bunlardan/savaştan sonra Almanya'nın, antisemitizme ve Yahudi düşmanlığına karşı bağışıklığı en sağlam ülke haline gelmesi de, bütün dünya için büyük bir kazanımdır ve çok önemlidir)