11 Aralık 2008 Perşembe

Mitsui三井 ve kapitalizm öncesinden sonrasına firma olmak


Bir Japon atasözüne göre “Yaşlı atlar yolunu kendi bulur”. Japon sosyal kültürünün yaslandığı bilgelerden Kong Fuzi (Konfiçyüs) de, “Başkasının yolunu izlemek tehlikelidir” der. Finans krizinin giderek bir ekonomi ve sistem krizine dönüştüğü günümüzde, kulak ardı edilmemesi gereken sözler. Aralık ayı başında ABD'nin resesyona girdiği neredeyse resmen ilan edildi. Ondan önce Kasım ortasında Japon ekonomisinin resesyona girdiği açıklanmıştı. 2008'in ikinci çeyreğinde yüzde 0.9, üçüncü çeyreğinde yüzde 0.1 küçülen Japonya, bu durumdan çabuk kurtulacak gibi de görünmüyor. Japonların böyle durumlarda kendi yolunu bulup izlemekte mahir yaşlı atları var. Bunların arasında en ilginç olanı, dörtyüz küsür yıl önce kurulmuş olan Mitsui firması. Yani Japonya'da kapitalizm henüz yokken kurulup, ülkenin özgün (milli) kapitalistleşme sürecine uyum sağlamış, hatta bu gelişmeyi bir çok konuda doğrudan etkilemiş büyük bir özel ekonomik yapılanma 'Mitsui Gurupu'.

Global krizin sistemi kökten sarsması durumunda, kökü kapitalizm öncesine uzanan eski kurumların değişim (ve yeni olana uyum) kalitesi konusundaki tecrübelerinden yararlanmak çok önemli olabilir. Böyle tecrübeler, kriz karşısında geleceğe uzanabilecek olası postkapitalist değişimler konusunda da önemli olabilirler. 'Yaşlı atları' iyi izlemek gerekir.

Günümüzde 800 kadar firmadan oluşan Mitsui grubu, 21'inci yüzyıl başındaki yüz milyar Dolarlık cirosu ve üç milyonu aşkın çalışanıyla dünyanın en büyük birkaç firmasından biri. Mitsui ailesine ait olmakla birlikte, tamamen bağımsız yönetilen bu firmalar arasında Toyota, Toshiba gibi dünyada herkesin bildiği popüler isimler de var. Ve kriz dönemine uyum kapasiteleriyle yeniden şaşırtıyorlar. Aynı gruptan Mitsui & Co., güncel finans krizine rağmen Kasım ortasında Tokio borsasında en çok kazanan bir numaralı firmaydı, -hem de 2007 Aralığından beri Nikkei endeksinin yüzde elliden daha fazla düşerek değer kaybetmesine rağmen.

Resesyon, tüm OECD ülkelerinde kendini hissettiriyor. Japonya, bu ülkeler arasında en iyi durumda olanı. Japonlar, Tenno (İmparator) Hirohito'nun 63 yıllık hükümdarlık süresi (Showa devri) sonunda 1989'da yaşadıkları ani düşüş ve onu izleyen kriz dönemindeki kadar çaresiz görünmüyorlar. Önemli bir bilgi birikimi söz konusu. Dünya basınında yorumcular, Japonya'nın diğer ülkelere göre krizden daha az zarar göreceğini söylüyorlar. Bu hiç de şaşırtıcı olmaz. Japonya kendi ekonomik krizini, uzun vadeli kamusal devlet yatırımları yaparak ve kamusal harcamaları artırarak, aştı. Şimdi yaşanan kriz, yerel değil global olduğundan, bu doğru politikanın devamı da düşünülmek zorunda. Uzun erimli yatırımların esas olduğu finansal yapıya uygun yeni bir para ve mali sistemin kurulması, giderek bir zorunluluk haline gelebilir.

Japonya'da para sistemi ve bankacılık konusunda en tecrübeli özel kurumların başında kuşkusuz Mitsui geliyor. Japonya'yı 1543'te ilk keşfeden Batılılar Portekizlilerdi ve o tarihten itibaren Batı ile Japonya arasında giderek yoğunlaşan bir ticaret başladı. Ta ki Katolik misyonerler Japonları Hristiyan yapmaya kalkıncaya ve ülkeyi yöneten genelkurmay başkanı (Shogun) Ieyasu tarfından ülkeden kovuncaya kadar. Hollandalılar ve Almanlar dışındaki bütün Avrupalı tüccarların büyük sorunlarla karşılaştığı bu dönemin daha ikinci yılında bir Samurai, aile mabedinde hayatının kararını verdi ve eline bir daha kılıç almayacağına, savaşçı Samurai sınıfına mensup olmanın getirdiği imtiyazlardan feragat ederek artık ticaretle uğraşacağına yemin etti. Bu kişinin adı Sokubei Mitsui idi.

1100'lü yıllardan beri savaşçı Samurai sınıfına dahil olmuş Mitsui ailesinin reisi Sokubei'nin1616'da bir 'şehirli vatandaş' (chonin) ve bir tüccar olmaya karar vermesinin altındaki baş neden, Japon iç barışının yeniden tesis edilmesi ve savaşçılara duyulan ihtiyacın azalmasıydı. Yerel Beyler arasında uzun yıllar süren savaşların ardından 1603 yılında Japonya'nın birliğini sağlayan Tokugawa Shogun'u İeyasu, yeni bir ekonomik istikrar devrini de başlatmıştı. Sokubei tüccarlıkta, kılıç kullanmak kadar mahir değildi. Pirinç şarabı ve soya sosu satarak başlattığı tüccarlık macerası başarısız oldu. Ancak onun ölümünden sonra, karısı ve küçük oğlu Takatoshi sayasinde Mitsui büyük bir 'tüccar aile' (Zaibatsu) olabildi.

Mitsui, daha kapitalizm öncesi dönemde, daha sonra kapitalizmle özdeşleşecek yöntemler geliştirmiştir. Daha 1700'lerin başında Edo'da (Tokio) kurduğu Japonya'nın ilk alışveriş merkezinden alışveriş yapan müşterilerine şemsiye hediye ediyordu. Tabii her şemsiyenin üzerinde kocaman bir Mitsui logosu bulunuyordu. Mitsui, dış etkiyle (ve kendi dinamiğiyle) kapitalizme yönelen Japonya'da birçok yenilik arasında reklamcılığı da başlatan ilk kurum sayılıyor.

Mitsui'nin tarihindeki en ilginç yan, Japonya'da kapitalizme ve ona has yoğun (faiz ve spekülasyonla çoğalabilen ulusal) para kullanımına geçişin Mitsui özelinde incelenmesine olanak sağlamasıdır. Japonya'da ülke çapında ulusal para sistemi ve Japon Merkez Bankası 'Nihon Ginko' 1868'de kuruldu. Ondan önceki Tokugawa Shogun'ları devrinde ülkede çok sayıda yerel para birimi kulanılmaktaydı. Farklı para birimlerinin değiş-tokuşu bir sorun teşkil ediyordu. Ama bu durum, eski dönemlerde kendine özgü olumlu bir faktör olarak da kullanılmıştır. Bu sayede örneğin 10'uncu ile 13'üncü yüzyıllar arasında Avrupa'da eksi-faiz uygulanabilmiş, özgün bir kültürel uygarlık ve refah devri yaşanmıştır. Türkiye'de Osmanlıların paranın değerini mütemadiyen düşürmeye başladıkları Birinci Murat devrine kadar da benzeri bir durumdan söz edilebilir. Mitsui, ülke çapında ilk para değiş-tokuşu büroları ağını kurmuş, bu konuda hükümdar Shogun'un güvenini kazanmıştı. Ülkenin para sistemine etkisi böyle başladı.

Takatoshi Mitsui, Shogun'un başkenti Edo ile Osaka arasında her seferinde onlarca öküz arabası ile taşınan yüklü miktardaki nakit parayı ve para trafiğini haydut saldırılarından korumak için ilk havale sistemini geliştirdi. Takatoshi'nin önerisi üzerine Shogun parayı, üretim merkezi Osaka'daki Mitsui temsilciliğine veriyordu. Bu para ile Mitsui çeşitli şeyler üretiyor, malların büyük bir kısmı da elbette Edo'da satılıyor ve kazanılan paradan Shogun'un parası kuruşu kuruşuna kendisine geri veriliyordu. Para bu yolla tehlikesizce başkente ulaştırılmış oluyor, ayrıca ekonomiye ve tabii Mitsui ailesine katkıda bulunuyordu. Önceleri parasını altmış gün içinde isteyen Shogun, sonra bu süreyi iki misli uzattı. Mitsui'nin kurduğu para trafiği faizsiz işliyordu ve bu sistem sayesinde 1683'te faizsiz Mitsui bankası kuruldu ve birkaç yıl içinde Japonya'nın en saygın bankerlik kurumu haline geldi. Mitsui'nin kapitalizm önceki dönemde en çok dikkat ettiği diğer konular, karı düşük tutmak, mütevazilik ve devlete mutlak sadakatti. Taketoshi, bu ilkeleri ve Mitsui'nin nasıl yönetileceğini içeren ayrıntılı bir aile yasası yazmıştır. 18'inci yüzyılın en başından itibaren uygulanan bu yasanın 'devlete sadakat' ilkesi, Shogun'lar devrinin sonunda Mitsui'nin mahvına sebep olmak üzereyken revize edilmiştir. Mitsui, tasfiye edilen Shogun yönetimi ile modernleşme yanlısı Meiji hükümeti arasında kalmıştı.

Mitsui'nin bu zor dönemdeki en büyük 'şansı', 1866'da Hachiroemon Takahira'yı bulup, ailenin Shogun'la yürüttüğü para ilişkilerinin başına onu getirmesidir. Esrarengiz Hachiroemon, para işlerinin Mitsui'nin bütün diğer işlerinden bağımsız işlemesi gibi kapitalizme özgü tipik bir öneriyle işe başlamıştır. Nereden geldiği ve kim olduğu bilinmeyen bu adam, bugün, Japon kapitalizminin babası sayılıyor. Aile dışından birinin böylesine önemli bir pozisyona getirilmesi bir ilkti. Aile kendisini daha sonra evlatlık edinmiştir.

Shogun yönetimi 1868'de sona erdi ve hızlı bir modernleşme başladı. Meiji hükümeti, tecrübesine güvenerek finans işlerini önemli ölçüde Mitsui'ye bıraktı. Her Mitsui temsilciliği, Hong Kong ve Shanghai temsilcilikleri de dahil olmak üzere Japon devlet bankası şubesi gibi işlemeye başladı. Bunda Mitsui'nin gelişmelerin istikametini görerek tam zamanında modernleşme yanlılarının safına geçmesi de büyük rol oynamıştır.

Mitsui'nin Japonya'nın en büyük dört aile firmalar topluluğu arasına katılarak Türkiye'deki Koç, Sabancı, Eczacıbaşı vd. gibi her dalda iş yapan büyük gruplardan biri haline gelmesi, 19'uncu yüzyıl başında kesinleşmişti. Mitsubishi, Sumitomo, Yasuda gruplarıyla rekabet eden Mitsui, 1910'da yüzyirmi farklı ürünün üretimi ve ticaretiyle uğraşmaktaydı. Bunlar, finans alanından kömüre, oradan ticarete, sıradan eşya ve tekstil üretimine kadar geniş bir alanı kapsıyordu. Aynı dönemde Kore'nin sömürgeleştirilmesi ile birlikte, Güney Amerika'ya kadar uzanan bütün dünyada Mitsui temsilcilikleri kurma girişimleri de başladı.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD işgal yönetimi, Mitsui ile birlikte diğer üç büyük aile grubunu (Zaibatsu) lağvetti. Bugünkü haliyle Mitsui, bir firmalar topluluğu olarak (Sogo Shosha) 1947'de yeniden kurulmuştur. Mitsui & Co. halen, Japonya'nın ikinci büyük Zaibatsu'sı. 67 ülkede 158 temsilciliği bulunuyor. Kömür, demir ve petrol fiyatlarının yükseldiği 2008'in ikinci çeyreğinde Mitsui'nin karı, yüzde 94'lere çıkarak tüm Japon firmalarını geride bıraktı. Japonya'nın üçüncü büyük bankası Sumitomo Mitsui Financial, 2008'in ilk sekiz ayında 319 milyar Yen (üç milyar Dolar) kar eti.

Mitsui örneğinde olduğu gibi eski/köklü ticari kuruluşların sadece üçyüz yıl öncesinden başlayarak kapitalist sisteme uyum aşamsında değil, sistemin ve sistem krizinin ötesine doğru postkapitalist anlamda da seçenekler geliştirmeleri beklenebilir. Önyargıları bir yana bırakıp yaşlı atları gözlemekte, izlemekte fayda var.