27 Mayıs 2008 Salı

Shinto, 'din' kavramı ve Türk-Japon laikliğinin bir benzerliği hakkında

Japonların 'din' için kullandıkları 'Shukyo' sözcüğünün sadece 150 yıllık bir geçmişi var. Japonlar, daha önce 'din' sözcüğünü kullanmıyorlarmış. Sözcüğün açılımından, bunun nedeni de anlaşılıyor. 'Shu', Atayı ve/veya büyük öğretmeni anımsamak ile ilgili bir sözcük. 'Kyo' da 'öğreti' anlamında kullanılıyor. Yani, kurucusu (peygamberi?) olan bir öğreti söz konusu olduğu zaman bu sözcükle ifade ediyorlar. Fakat 'Shukyo' sözcüğü, günümüzde (sosyal hayattan ayrı tanımlanılmış bir) 'din' anlamında kullanılırken, bunun modernizme özgü birşey olduğu da farkında olmadan vurgulanmış oluyor. Ayrıca bu tarif, tek Tanrılı dinler için düşünülmüş olduğundan, Japonya'da Shinto -artık- bir din sayılmıyor. Çünkü Shinto'nun bir kurucusu, bir başlangıç tarihi yok. Tıpkı (Anadolu'ya da gelen) göçebelerin sonradan şekillenmiş ve daha sonra kabul ettikleri yerel İslam içinde yaşamış Toyoncu Gök (ve yer) öğretisi gibi, Shinto da insanlık tarihi kadar eski. Zorlama bir şekilde Tennoluk'un (imparatorluğun) kuruluşu Shinto'nun başlangıcı sayılabilirse de, Shinto'nun Tennolardan çok daha önce de var olduğu biliniyor. Shinto bugün de sözlü kültürü esas almaktadır. (Buradan çıkarak bazı küstah İslamcılar, eski öğretilere "hurafe" deyip işin içinden çıkıyorlar. Kendi ilkelliklerinden önceki devirlerde insanların daha ilkel, hatta yarı hayvani varlıklar olduklarını sanıyorlar. Batılı bilim de yakın zamanlara kadar öyle sanıyor ve eski insanları pöstekiye sarınmış yarı-maymunlar olarak gösteriyordu. Bunun böyle olmadığı artık kanıtlanmıştır)

Çok eski bir gelenek üzerine kurulu olması ve tek Tanrılı bir dinin baskısına maruz kalmaması nedeniyle (Budizm Tanrılı bir din değildir) diğer göçebe halklarınkine nazaran kökenleri çok daha iyi korunabilmiştir. Bu açıdan bakıldığından sadece 'Komşu inancı' diye adlandırılan Budizmden değil, Konfu Tzu (Konfiçyüs) ve Daocu yaklaşımlardan da birçok şey alıp kendi sistemine entegre etmiştir. Hiroaki Kobayashi'nin de (Tokyo Üniversitesi) vurguladığı gibi, Shinto'nun baş özelliği, diğer dinlere sınırsız tolerans göstermektir. Diğer temel özellikleri, mutlaka doğayla uyum içinde olmak ve halka hizmet etmektir. Örneğin Shinto dualarında asıl dualar vatan için, Yamato ruhu için (Tenno'nun ve ailesinin ruhu için), insanlığın mutluluğu için yapılır.

Fakat 'Shinto', Tanrıların Yolu anlamına geldiği için, halka üstün hizmette bulunanlar, Shinto'nun sayısız 'Tanrısal'ları arasına girebiliyor, kutsal ruhlar (Kami'ler) katına yükseltilebiliyorlar. ('Kami' sözcüğü, Batılı bilim adamları tarafından genellikle 'Tanrı' diye çavrilir ama tam doğru değildir. Kutsal bir ruh, bir faydalı bitkinin ruhu bile olabilir) Burada 'sonsuz sayıda' anlamında 'Sekiz milyon yüce ruh' (Yaoyorozunokami) deyimi kullanılıyor ve onların en yüceleri de, Yasukuni mabedinde şereflendirenler sayılıyor. Meiji (Tanzimat) reformlarından sonra Shinto mabedleri, milliyetçi/ulusalcı gelişmeye entegre edilerek bir hiyerarşik düzen kazandılar. Bu hiyerarşide, savaş şehitlerinin şereflendirildiği Yasukuni mabedi bir numaralı en yüce mabed sayılıyor. (Hatta Tenno ailesinin İse mabedinden bile daha önemlidir, denebilir) Tenno dualarında mutlaka şehitleri de anar.

Shinto'nun en büyük şanssızlığı, Meiji (Tanzimat) reformlarından sonra başlayan kapitalistleşme/uluslaşma döneminde milliyetçi bir ideolojiye dönüştürülmesi ve diğer dinlerin Shinto adına büyük bir baskı altına alınmasıdır. Devlet dini haline getirilen Shinto'nun tumturaklı da bir ismi vardı (Shinto Kokkyoka Seisaku). Amerikan işgal kuvvetlerinin 15 Aralık 1945'de yasakladığı 'devlet Shintosu', herşeye rağmen dinler hiyerarşisinde günümüzde de bir numara sayılır. Ve sadece Shinto, içişleri bakanlığının sorumluluğu altındadır (diğer dinlerle kültür bakanlığı ilgilenir)

Günümüzün Japon laiklik anlayışı aslen, Shinto'nun bir din olmadığı temelgörüşünden yola çıkar ve onu buna dayanarak diğer dinlerden (mesela Hristiyanlıktan) ayrı tutar. Dinler, II. Dünya savaşından önceki faşizan milliyetçilik döneminde de 'devlet dini' (kamusal) ve 'bireysel dinler' (diğer dinler) diye bir ayrım üzerinden şekilleniyordu. Fakat en ilginci, devletin, tıpkı Türkiye'de (Sünni İslamı'da) olduğu gibi bir dini (Shinto'yu) devlet koruması altına alması ve Türkiye'deki Diyanet uygulaması gibi bir anlayış ve yapıyla onu kontrol altında tutmasıdır. Japon ve Türk laikliği, bu açıdan birbirine benzer.

Ayrıca, Japonya'da da, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi devlet asla dinin kontrolüne girmemiştir, danışma fonksiyonuna sahip olmuştur. Bu temel ilkedir (ve aynı zamanda halkın özgün ruhunun korunmasıyla ilgili bir durumdur). Abbasi halifesinden 'Sultan' ünvanını adeta emrederek alan (-ki bu ünvan ilk Türkler tarafından bugünkü anlamda kullanılmıştır) Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey'den beri Türk hakimiyetinin olduğu bölgelerde Anadolu-İran-Mezopotamya'da da bu böyle olmuştur. Tuğrul Beyin büyük dedesi Dokak Bey Hazar Hanının hizmetindeyken ve Hazarların en ünlü komutanlarından biriyken de durum (Yahudiliğe yakın Hazar Hanlığı ve Selçuklu ailesi için) pek farklı değildi. Nitekim bu nitelik korunduğu için, daha sonra Selçuk Bey'in ileri yaşlarında Sünni İslam'ı seçmesi de zor olmamıştır (ve bu kontekste değerlendirilmelidir) Selçuklular, İranlılarla ortak kurdukları imparatorluklarında İranlılardan farklı olmak için, (İslam dinini Farslardan almış olmalarına rağmen) Sünni İslam tercih etmişlerdir ve korumaları/kontrolleri altında tutmuşlardır. Aynı şekilde Tenno da Budizmi, Japonya'ya ilk geldiği 538 yılından beri koruması altında tutmuştur ve 'komşu inancı'na saygısını göstermiştir (-Ama kendini asla ona kaptırmadığı gibi, devleti kontrol etmesine en küçük bir şekilde izin vermemiştir) Bu saygı karşılık da görmüştür. Bu tarihten 200 yıl sonra Nara'da ilk Budha mabedi (Todaiji) kurulduğunda, bahçesine bir Shinto altarı da yapılmıştır. Budizm bu sayede Japonya'da varolabilmiştir. Budizm bir tebliğ dini olsa ve Japonları Çinlileştirmeye kalksaydı, Japonya'da yaşayamazdı -tıpkı Türkleri (Arabi/sünni faizci) 'Modern İslam!' lafazanlığı ile son yirmi yıldır Araplaştırmaya çalışanların yaşayamayacağı gibi.